A Streetcar Named Desire (1951 film)

17 Eylül 2010 Cuma

A Streetcar Named Desire (1951 film)

Zaman İlaç Olabilir mi?

16 Eylül 2010 Perşembe

Zaman bütün varlık,olgu ve duygulara ilaç olabilir mi? Bugünlerde Sakine Muhammed Aştiyani'nin idam edilmesinin önüne geçmeye çalışan bizlerin karşısına yıllar önce nerden ve ne talebi geldiğine bakalım.
''27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapse mahkûm edilmesine karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi.
Amerika Birleşik Devletleri başkanı KennedyFransa cumhurbaşkanı Charles De GaulleBirleşik Krallık Kraliçesi II. ElizabethAlmanya Başbakanı Konrad AdenauerPakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han, ve İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çağrıda bulundular.

Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik KomitesiCelâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 tarihinde ve adet olduğu üzere sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar teşebbüsünde bulunan Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra alelacele öğlen 13:21'de idam edildi.''

City of God - Tanrı Kent - Cidade de Deus (2002)

6 Eylül 2010 Pazartesi

Tanrı Kent 2002 Brezilya - Fransa ortak yapımı dramatik suç filmidir. Portekizce özgün adı Cidade de Deus olan film İngilizce konuşulan ülkelerde de Türkiye'de olduğu gibi özgün adının tam çevirisi olan City of God adıyla gösterilmiştir.
"Cidade de Deus", kent içindeki çirkin ve suç odağı gecekonduları sistematik bir şekilde kent dışına taşıma projesinin bir parçası olarak 1960'larda kente uzak bölgelerde Brezilya hükümeti eliyle kurulmuş gecekondu önleme yerleşkelerinden birinin, belki de en ünlüsünün adıdır. Bu suç oranı yüksek tehlikeli mahalle Rio de Janeiro kentinin dışındadır. Film adını buradan almıştır. Filmin baş karakteri de kişiler değil bu mahallenin ta kendisidir. Filmin oyuncularından Leandro Firmino (Zé Pequeno) da dahil filmin oyuncularının çoğu bu mahallede büyümüşlerdi. Film tamamen amatör oyuncularla çekilmiştir.
Film bu mahallede yaşayan bir grup çocuğun 1960'lardan başlayarak sonraki 10-15 yıla yayılan uyuşturucu ve suçla örülü öyküsünü anlatır. Bu destansı suç filmi anlatım stili açısından da Goodfellas (Sıkı Dostlar) ve Trainspotting filmlerini anımsatır.

Konusu

Brezilya'nın Rio de Janeiro kenti dışında hükümet eliyle kurulmuş gecekondu mahallelerinden birinin adı da Tanrı Kent anlamına gelen "Cidade de Deus"'tur. Bu yoksul ve kalabalık muhitte hayat çok zordur, fakirlik ve işsizlik gençleri hatta bebek sayılabilecek yaştaki çocukları bile suça itmektedir. Uyuşturucu kullanmak ve silah taşımak ve kullanmak ilkokul çağındaki çocuklar için bile sıradan ve doğal sayılmaktadır. Hikaye bu semtin ilk kurulduğu 1960'lı yıllarda başlar ve küçük çocuklardan "Roket" lakaplı Buscapé'nin (Alexandre Rodrigues) ağzından dış ses olarak anlatılır. "Roket" aslında mahallenin en mülayim ve kendi deyimi ile suça yatkın olmayan çocuğudur, fotoğrafçılığa meraklıdır ve bir muhabir olmayı düşler.
Anlatıcı "Roket", filmdeki karakterleri tanıtırken, içlerinde abisi "kaz"ın da bulunduğu "Acemi üçlü" adı verilen ve küçük soygunlar yapan bu ilk çetenin ilerde ortaya çıkacak olanların yanında ne kadar masum ve amatör kalacağını anlatır.
1970'lere gelindiğinde nesil değişmiştir, küçükler büyümüş ama çeteler daha da sert ve acımasız olmuşlardır. Gettoyu aralarında paylaşamayan çetelerin kızıştırdığı hakimiyet savaşları tüm hızıyla devam ederken "Roket" bir gazetede ayak işlerinde çalışmaya başlar. Tesadüflerin de yardımıyla çektiği bazı fotoğraflar gazetede yayınlanınca idealindeki muhabirlik mesleğine ilk adımını atmış olur. Gazete yönetimi gettoya girebilen tek fotoğrafçı olduğu için onu bu konuda görevlendirir. Son büyük çete savaşını gizlendiği yerden görüntülemeyi başaran"Roket" şöhreti yakalar ve gazetedeki yeni işini garanti altına alır.
Çetelerin birbirini yok ettiği filmin sonunda, onların yerini derhal daha da küçük yaşlarda üçüncü bir neslin aldığı ve hiç zaman kaybetmeden öldürme planları bile yapmaya başladıkları görülür.
Film 13 Nisan 2003'te 22. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de gösterildi.Moskova'daki özel gösteri hariç tutulursa ilk gösterimi Cannes Film Festivali'nde yapılan film "en iyi yönetmen", "en iyi görüntü", "en iyi senaryo" ve "en iyi kurgu" dallarında Oscar'a aday gösterildi, "en iyi kurgu" BAFTA ödülünün de aralarında olduğu 49 ödül kazandı, 25 ödüle de aday gösterildi. Tanrı Kent her zaman IMDb'nin en iyi 250 Film listesine girmekte ve sıralamada sürekli olarak üst sıralarda yer almaktadır.
City of God (PortugueseCidade de Deus) is a 2002 Brazilian crime film directed by Fernando Meirelles and Kátia Lund, released in its home country in 2002 and worldwide in 2003. It was adapted by Bráulio Mantovani from the 1997 novel of the same name written by Paulo Lins. It depicts the growth of organized crime in the Cidade de Deus suburb of Rio de Janeiro, between the end of the '60s and the beginning of the '80s, with the closure of the film depicting the war between the drug dealerLi'l Zé and criminal Knockout Ned. The tagline is "Fight and you'll never survive... Run and you'll never escape."
The cast includes Alexandre RodriguesLeandro Firmino da HoraJonathan HaagensenDouglas SilvaAlice Braga and Seu Jorge. Most of the actors were, in fact, residents of favelas such as Vidigal and the Cidade de Deus itself.
The film received four Academy Award nominations in 2004: Best Cinematography (César Charlone), Best Directing (Meirelles), Best Editing (Daniel Rezende) and Best Writing (Adapted Screenplay) (Mantovani). Before that, in 2003 it had been chosen to be Brazil's runner for the Academy Award for Best Foreign Language Film, but it was not nominated to be one of the five finalists.
Meirelles and Lund went on to create the City of Men TV series and film City of Men, which share some of the actors (notably leads Douglas Silva and Darlan Cunha) and their setting with City of God.
Plot
The movie begins depicting chickens being prepared for a meal. A chicken escapes and an armed gang chases after it. The chicken comes to a stop between the gang and a young man named Buscapé, who believes that the gang want to kill him. The timeline then flashes back to ten years earlier, as Buscapé tells the story of how he got himself into that position.
Three thieves known as the "Tender Trio" (Trio Ternura)—Cabeleira, Alicate and Marreco (Buscapé's brother)—are terrorizing local businesses with armed holdups. In Robin Hood fashion, they split part of the loot with the citizens of a favela called the Cidade de Deus ("City of God"), and are protected by them in return. Several younger boys idolise the trio and follow them around—one such hanger-on, known as Dadinho, convinces them to hold up a motel and rob its occupants. The gang agree but, resolving not to kill anyone, tell Dadinho that he is too young to accompany them and must serve as lookout. They give him a gun and tell him to fire a warning shot if the police arrive. Unsatisfied with this, Dadinho fires a warning shot mid-robbery and proceeds to fulfill his bloodlust by slaughtering all the inhabitants of the motel once the gang have run off. The massacre brings on the attention of the police, forcing the Tender Trio to leave the slum. Alicate joins the church, and Cabeleira is shot by the police while trying to escape with his girlfriend. Marreco (Buscapé's brother) is shot by Dadinho after attempting to rob the younger boy and his friend Bené, who both have been hiding out and committing crimes on their own since the motel incident.
The timeline jumps forward a number of years. Buscapé has become a part of the "Groovies", a hippie-like group of youths that enjoy smoking marijuana. He develops an interest in photography by taking pictures of his friends, especially one girl that he is infatuated with, but his attempts to get close to her are ruined by a group of younger troublemakers known as the Caixa Baixa ("Low Gang" – called "the Runts" in English subtitles). Dadinho now calls himself "Zé Pequeno", and along with his childhood friend Bené has established a drug empire by eliminating all of the competition—except for one dealer named Cenoura.
A relative peace has come over the Cidade de Deus under the reign of Zé Pequeno, who avoids the police's attention by accosting and having his henchmen kill one of the Caixa Baixa, who had been committing petty crimes in the area. Zé plans to kill his last rival, Cenoura, but is stopped by Bené, who is a friend of Cenoura's. Eventually, along with the girl that he has wooed away from Buscapé, Bené decides to leave the criminal life behind to live on a farm and throws a farewell party. Zé, unable to find a girl who will dance with him at the party, humiliates a peace-loving man named Mané Galinha. Later, Bené is gunned down by a former drug dealer, Neguinho, who was aiming for Zé. Bené was the only man holding Zé Pequeno back from taking over Cenoura's business. His death leaves Cenoura in danger.
Following Bené's death, Zé rapes Mané's girlfriend, then kills his uncle and younger brother. Mané, looking for revenge, sides with Cenoura. After Mané kills one of Zé Pequeno's men and wounds Zé himself, a war breaks out between the two rival factions that engulfs the whole of the Cidade de Deus. Both sides enlist more and more "soldiers", with Zé providing weapons for the Caixa Baixa on the condition that they will fight for him. Jealous of Mané's notoriety in the newspapers, Zé has Buscapé take photos of him and his gang. Unknown to Buscapé, a reporter decides to publish the developed prints in the daily paper. Buscapé then fears for his life, mistakenly believing that Zé will want to kill him, although Zé is actually very pleased with his increased notoriety.
The story has come around full circle to the start of the movie. Confronted by the gang, Buscapé is surprised that Zé is asking him to take a picture of the gang. Just as Buscapé prepares to take the photograph, however, Cenoura arrives and a gunfight ensues between the two gangs, and later the police. Mané is killed by a boy who has infiltrated his gang to avenge his father, who was killed in an earlier scene by Mané during a bank robbery. Zé Pequeno and Cenoura are arrested and Cenoura is taken away to be paraded in front of the press. Zé is shaken down for money, humiliated, and finally released, all while being secretly photographed by Buscapé. After the cops leave, the Caixa Baixa surround Zé and murder him in retribution for having killed one of their friends earlier in the movie. Buscapé takes pictures of Zé's dead body and goes to the newspaper.
Buscapé is seen in the newspaper office looking at all of his photographs through a magnifying glass, and deciding whether or not to put the pictures of the crooked cops in the newspaper, or the picture of Zé's dead body. The photos of the cops would make him famous but put him in danger, while the photos of Zé Pequeno would guarantee him a job at the paper. He decides to take the safe route, and the newspaper runs his picture of Zé's bullet-ridden corpse.
The story ends with the Caixa Baixa walking around the Cidade de Deus, making a hit list of the dealers they plan to kill in order to take over the drug business. They mention that a Comando Vermelho ("Red Command") is coming.
Vikipedi, özgür ansiklopedi
From Wikipedia, the free encyclopedia

55 Yıl Önce,Yarın Ne Olmuştu? - Σεπτεμβριανά-Septemvriana-Istanbul Pogrom

5 Eylül 2010 Pazar

6-7 Eylül Olayları (Yunanca: Σεπτεμβριανά/ Septemvriana), 6 - 7 Eylül 1955'de İstanbul'da yaşayan öncelikle Rum olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi.
Olaylar





"Atamızın Evi Bomba ile Hasara uğradı" (İstanbul Ekspres)
Kıbrıs Türkleri'ne yapılan baskılar, 1955 yılında Türkiye kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. O dönem Türkiye'de en çok satan gazete olan Hürriyet başlığında İstanbul'daki Rum azınlığın aralarında bağış toplayarak Kıbrıs RumlarınınENOSİS çetelerine gönderdiğini yazıyordu.Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde radyoda yayımlandı. (Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi Oktay Engin daha sonra gıyabında mahkûm edilmiştir.Oktay Engin, 22 Şubat 1992 - 18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliğine getirilmiştir.)
Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan Mithat Perin'in sahibi, Gökşin Sipahioğlu'nun yazı işleri müdürü olduğu DP yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi genelde tirajı 20 bin civarında olduğu halde 6 Eylül'de 290.000 basmış ve o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlandı.
Aynı baskıda Kıbrıs Türktür Derneği genel sekreteri Kamil Önal Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz, ödeteceğimizi alenen söylemekte de bir mahzur görmüyoruz diye yazmıştır.
Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, kontrgerilla ve diğer derin devlet teşkilatları, bazı resmi ve gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.
İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf Pastanesi'ne yapıldı.Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da ErmeniYahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. İstanbul'daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, 20-30 kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı.
İstanbul'un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı. Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar, ardından içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler.
Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlarikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.
İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa istasyonuna geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi.)


Hasarlar



Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürülmüştür. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Dilek Güven'in Sabah gazetesine verdiği röportaja göre ölü sayısının az oluşu gruplara "ölü olmasın" emri verilmesi sebebiyledir. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. Güven'e göre resmi rakamlara göre 60 olan tecavüze uğrayan ve utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir.




4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrikaotelbar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır.


Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon - 1 milyar Türk Lirası arasında olduğu tahmin edilmektedir. Demokrat Parti hükümeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası cıvarında tazminat ödemiştir.



Zamanın gazetelerine göre asıl suçlu, Türkleri provoke eden Rumlardır. Halbuki 6-7 Eylül olaylarının sadece Kıbrıs'la ilgili olarak Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'sinin Ermenilere, yüzde 12'sinin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır.



Ecumenical Patriarch Athenagoras I of Constantinople inside the ruins of the destroyed Orthodox church of Saint Constantine, Istanbul.


Sonrası



Olayların başladığı saatlerde İstanbul'da olan başbakan Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca'dan çağrıldı ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5.104'e yükseldi.




10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı istifa etti. Başlangıçta soruşturmalar Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri etrafında yoğunlaşmış olsa da 12 Eylül günü Meclis'e taşınan olaylarda DP iktidarı komünistleri suçladı. Aralarında Aziz NesinNihat SargınKemal TahirAsım Bezirci,Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş dört komünist hakkında dava açıldı. Tutukluların çoğu Aralık 1955'te serbest bırakılır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, muhalefet lideri İsmet İnönü'nün, hükümeti ağır bir dille eleştiren ve gerçek suçluları takip yerine suçsuz vatandaşlara işkenceyle suçlayan konuşmasıdır. Menderes, bu konuşma için İnönü'ye, "Paşam vatan bu konuşmayı affetmeyecek" diyecektir. Dava beraatle sonuçlandı. Kısa süre sonra Kıbrıs Türktür Cemiyeti de kapatıldı.1960 darbesinden sonra, bu olaylar Yassıada yargılamalarının gündemine oturdu. 27 Mayıs darbesinden sonra cunta tarafından organize edilen Yassıada Yargılamalarında olayların DP hükümetinin başbakanı Adnan Menderes'in provokasyonu sonucu kontrolden çıktığı iddia edildi ve cunta mahkemesi Demokrat Parti yönetimini 6-7 Eylül olayları nedeniyle de cezalandırıldı.
Dr. Dilek Güven'e göre:



Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil ve üyeleri cezaevine girdi. Ama "Ya bizi serbest bırakırsınız ya da biz bazı şeyleri ifşa ederiz" deyince serbest bırakıldılar. Olaylar halkın üzerine kaldı. Çünkü mahkemede, "Türk milleti galeyana geldi, olayları gerçekleştirdi" denildi. Kimse ceza almadı. İkinci dava Yassıada'ydı. Menderes ve hükümet üyeleri yargılandı. Bu davada da olaylar sadece hükümet üyeleri üzerine yıkıldı. Menderes, defalarca MAH yani MİT Başkanı'nın mahkemeye çağrılmasını istedi. Ama hep reddedildi. Olaylar aydınlatılmadı.
Olayların ardından, Türkiye'de yaşayan binlerce Rum Türkiye'den göç etmiştir. Rum nüfusun zamanla azalmasıyla Rumların ekonomideki etkisi zayıflamaya başlamış ve daha önceki azınlıklara yönelik eylemlerde olduğu gibi Türklerin sermayeye hakim olması hızlanmıştır. Birkaç bin Rum ise özellikle Mersin ve Tarsus'a yerleşmişlerdir. Zamanla kalan Rumların da büyük çoğunluğu İstanbul'u terketmiştir. Nüfus mübadelesi sonucunda 1925 yılında yaklaşık 100.000'e düşen İstanbul'daki Rum nüfus, 2006 yılında 2.500 kişiye kadar düşmüştür.






6-7 Eylül 1955 olayları, Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden oldu. Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için, yaşananlar, Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuştu. Hangi parti iktidarda olursa olsun, gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları düşüncesiyle ve kendilerini güvende hissetmedikleri için, özellikle Rumlar yurtdışına göç kararı vermişlerdir. Nesiller boyu bu topraklarda yaşamış olan İstanbul'un gayrimüslim yerlileri, bu gibi davranışlar sonucu evlerini ve anavatanlarını terk etmek durumunda bırakılmışlardır. Ancak hükümetin o dönemde kabul etmediği olaylar 1998 yılı içinde bir meclis önergesi sırasında kabul edildi. Tazminat değeri olan 70.000 Lirayı vermeye hükümet yanaşmadı.


6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında şu demeci vermiştir.
"6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı."

İlgili filmler

From Wikipedia, the free encyclopedia.
Vikipedi, özgür ansiklopedi